e
sv

Türkiye’nin Terörle Mücadelesi: Önleyici Meşru Müdafaa (Mustafa Kaan Saygılı)

11 Haziran 2018 11:07
avatar

Öğrenci Kürsüsü

  • e 1

    Mutlu

  • e 0

    Eğlenmiş

  • e 0

    Şaşırmış

  • e 0

    Kızgın

  • e 0

    Üzgün

GİRİŞ
Günümüzde terörizm, uluslararası ulaşım ve haberleşme araçlarının son yıllardaki hızlı gelişimi, yeni silah ve teçhizatların geliştirilmesini sağlayan teknolojik imkanların artması, uluslararası terör örgütleri arasında istihbarat, eğitim, lojistik, teknik, finans temini, eylem yöntemleri konusunda organik bağların ve iş birliğinin artması ile uluslararası bir nitelik kazanmış ve küresel bir tehdit unsuru olmuştur.

Soğuk savaş döneminde rakip blokların yerel örgütleri destekleyerek kendilerine alan sağlamaya çalışması ve yerel terör gruplarıyla işbirliğinde bulunması durumu Soğuk Savaş sonrası dönemde etkisini azaltmaya başlamıştır. 1990’larda Soğuk Savaş’ın bitmesiyle birlikte uluslararası gündemde bölgesel kriz ve çatışmalar ön plana çıkmaya başlamıştır. Eski Yugoslavya’nın dağılması sırasında yaşanan iç savaş, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan Körfez Savaşı gibi gelişmeler uluslar arası gündemde ki üst başlıklardandı. Ancak 21.yüzyıla gelindiğinde ABD’de İkiz Kuleler ve Pentagon’a düzenlenen terör saldırıları ile dünya küresel bir terörizm ile karşı karşıya kalmıştır. Artık ciddi anlamda bir terör olgusundan bahsedilmeye başlamıştır. 11 Eylül’den sonra uluslararası sistem terör çağı olarak adlandırılmıştır. Bu anlamda BM Güvenlik Konseyi ve NATO gibi üye ülkelere güvenlik temini sağlayan örgütler uluslararası terörizm çerçevesinde askeri doktrinlerini yeniden güncellemiştir. BM meşru müdafaa tanımına giderken Nisan 1999 yılındaki Yeni Stratejik Konsept ile NATO, üye ülkeleri tehdit edecek terörist faaliyetlerin giderilmesini görev alanı olarak tayin etmiştir. Bundan sonra NATO’nun tüm toplantı ve zirvelerinde terör ve terörizmle mücadeleye hep özel bir yer ayrıldığının altı çizilmelidir. Nitekim 2001 yılında NATO, Akdeniz’de terörizme karşı mücadele girişimini (Aktif Çaba Operasyonu-Operation Active Endeavor) başlatmış ve ardından 2002 yılındaki Prag zirvesinde “terörizme karşı savunma konsepti”ni kabul etmiştir. 2003 yılında ise NATO, Afganistan’daki Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti’nin (International Security Assistance Force) komutasını üstlenerek terörle mücadele faaliyetine bilfiil başlamıştır. 25 Mayıs 2017 tarihindeki Brüksel Zirvesinde ise NATO’nun DEAŞ ile mücadeleye katılma kararının çıkmasıyla artık NATO’nun 2000’lerdeki yeni rolü, bu sefer DEAŞ temelinde terörizmle mücadele olarak tayin edilmiştir. Aynı zamanda güvenlik sağlayan örgütlerle birlikte devletlerde yeni güvenlik politikaları benimsemiştir. Türkiye’de daha öne savunma halinde terörle mücadele ederken artan saldırılar ve sivil kayıplar karşısında “savunmadan taarruza geçiş”olarak belirlenen terörle mücadele konseptini uygulamaya koymuştur.
Küresel Terör Olgusunun Ortaya Çıkışı Karşısında Türkiye
Türkiye 1980’lerden beri hem ülke içinde hem de ülke dışında terörle, terörizmle mücadele etmektedir. Soğuk Savaş sonrası dönemde bölgesel kriz ve çatışmaların terörizme doğru evrilmesi ve devletlerin devletlerle savaşmadığı, devletlerin terör örgütleriyle asimetrik bir şekilde yürüttüğü vekâlet savaşlarına neden olmuştur. Bu anlamda çatışmanın doğasında yaşanan dönüşüm devletlerin savunma stratejilerinde değişim yapma durumunu ortaya çıkarmıştır. Terörizmin 11 Eylül 2001’de ilk defa doğrudan bir devleti kendi topraklarında dışarıdan vurması Soğuk Savaş döneminde ‘kominizmle mücadele odaklı’ hareket eden NATO stratejik askeri doktrininde yaptığı değişimle terörle mücadeleye odaklanarak dönüşümünü gerçekleştirmiştir. 11 Eylül saldırıları sonrası terörle mücadele kapsamında ABD öncülüğünde oluşturulan koalisyonla Afganistan’da El- Kaide’ye müdahale edilmiştir.
Ortadoğu, otoriter rejimlerin uzun yıllardır iktidarını sürdürdüğü bir bölgedir. Uzun yılar boyunca bu iktidarlar dönemin büyük güçlerinin de desteğiyle yine büyük güçlerin çıkarları doğrultusunda iktidarda kalmışlardır. Ancak küreselleşmenin de etkisiyle küresel siyasette sivil toplum örgütlerinin ve küresel aktörlerinde ön plana çıkardığı ve gündeme getirdiği insan hakları olgusu uluslararası sistemin parametrelerini değiştirmiştir. Klasik anlayışta güç, askeri konular ön plana çıkarken insan hakları başta olmak üzere birçok konu göz ardı edilmiştir. Ancak 1990’lardan sonra özellikle kitle iletişim araçlarında yaşanan devrim niteliğindeki değişimler ve internetin halkın kullanımına sunulmasıyla birlikte gerçekleşen olaylar anında tüm dünyada yankılanmaya başlamıştır. Bu gelişmelerin ışığında otoriter rejimleri yıllardır baskı altında tuttuğu halklarının temel hak ve hürriyetler başta olmak üzere ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, yürüyüş/protesto özgürlüğü gibi birçok haklarını baskı yoluyla kontrol altında tutmaya çalışmıştır. Bu otoriter rejimlerin enerji kaynaklarına ya da bu kaynakların geçiş güzergâhında olması nedeniyle devletin iç politikasında uyguladığı yöntemler görmezden gelinmiştir. Ancak 2011’de başlayan Arap Baharı ile otoriter rejimler devrilmiş ve halklar sokaklara dökülerek haklarını, özgürlüklerini talep etmeye başlamıştır. 2011’de başlayan olayların en sancılı geçtiği ülke olan Suriye’de sanıldığının aksine hızlı bir rejim değişikliği yaşanmamış ülke yaklaşık 7 yıldır iç savaşla sallanamaya devam etmektedir. Suriye’de Mart 2011’de başlayan olaylar büyük bir ihtilafa dönüşmüştür. 911 km. kara sınırına sahip olduğumuz Suriye’nin içinde bulunduğu ihtilaf, bugüne kadar çok sayıda masum insanın hayatına mal olmuş ve ülkemizi önemli sorumluluk ve sınamalarla karşı karşıya bırakmıştır.
Suriye ve Irak’ta Terörü Kaynağında Yok Etme
Türkiye alışık olmadığı tarzda eş zamanlı bir biçimde farklı güvenlik tehditleriyle karşı karşıya. Terörizmin Türkiye’yi her zamankinden daha yoğun bir şekilde hedef alması, terörist örgütlerin sayı ve nitelik bakımından çeşitlenmesi, konvansiyonel tehditlerin yanı sıra asimetrik tehditlerin özellikle Ortadoğu coğrafyasında giderek bölgesel güvenliği sarsması Türkiye’yi yeni bir güvenlik ve savunma yaklaşımını benimsemeye zorladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetin Türkiye için yeni bir güvenlik anlayışının inşasına yönelik tutumları, henüz kapsamı ve doktrin boyutunda kavramsal çerçevesi tam olarak çizilmemiş olsa da uygulamada tehdit daha ortaya çıkmadan önce yok edilmesi üzerinde şekillendiği görülmektedir. Nitekim bu anlayış, 11 Eylül Saldırıları sonrası Bush Doktrini olarak ta bilinen ABD Ulusal Güvenlik Belgesi’nde de aynı şartların söz konusu olduğu görülmüştür. Bu belgeye göre Amerika, kendisine tehdit gelmeden, yakın bir tehdit durumu dahi olmadan bu tehdidi sezmesi halinde, saldırı olasılığı görürse ön alıcı strateji izleyerek tehdidi yerinde vuracağını belirtmiştir. Daha sonra da düşmanın saldırı kapasitesinin bir tehdit haline gelmesini dahi beklemeden ön alıcı vuruş sonrası düşmanı bulunduğu yerde savaşarak yok etmeyi amaçlamaktadır. Bu durum aynı zamanda uluslararası yeni bir hukuk kuralının da oluşmasına zemin hazırlıyor: Ön alıcı meşru müdafaa. BM 51. Maddesi uluslararası sistemin temel ilkelerinden olan içişlerine karışmama ve toprak bütünlüğü ilkelerine aykırı olarak bir devletin başka bir devlete karşı orantılı bir şekilde kendisini savunması (self- defense) anlayışını getirmektedir. Buradan hareketle uzun zamandır terörle ciddi anlamda mücadele eden Türkiye sınırları ötesinde terör daha ülkeye gelmeden kaynağında yok etme yönünde gelişen “önleyici müdahale” olarak adlandırılacak olan yeni güvenlik doktrini, askeri savunma doktrinini benimsemiştir. Bu kapsamda Türkiye, 24 Ağustos 2016’da Suriye’de Başta DEAŞ unsurları olmak üzere terör örgütlerine yönelik olarak başlattığı Fırat Kalkanı Harekâtı ile sahada bu yeni anlayışı uygulamaya başlamıştır. Aynı zamanda içeride de büyük bir mücadele ile terörle mücadele gerçekleştirilirken aynı zamanda eş zamanlı olarak sınırların ötesinde de terör örgütleri ile meşru müdafaa çerçevesinde mücadelesini sürdürmektedir. Türkiye bu bağlamda ulusal çıkarlarını korumak, ulusal birliğini sağlamak, uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak sınırlarında oluşturulmak istenen terör devleti girişimlerini de bu gerekçeye dayandırarak askeri güç araçları bertaraf etmeye çalışmaktadır. Nitekim Fırat Kalkanı Harekâtı sonrasında yine bir terör unsuru olarak kabul edilen ve tehdit hissedilen Suriye’nin Afrin ilçesine PKK/PYD/YPG ve DEAŞ terör örgütlerine yönelik olarak 20 Ocak 2018 tarihinde Zeytin Dalı Harekâtı’nı başlatmıştır. Harekât, 58. gününde Afrin kent merkezinin kontrol altına alınmasıyla başarılı bir şekilde sürmeye devam etmektedir. Bundan sonraki adımlar ise şimdiden kamuoyunda dillendirilmeye başlanmıştır. Bundan sonraki hedefler ise Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yaptığı konuşmalar sırasında Zeytin Dalı Harekatı devam ederken PYD/YPG kontrolündeki Münbiç’ten başlayarak Fırat’ın doğusunda da Irak sınırına kadar Türkiye’ye tehdit unsuru teşkil etmeyecek son terörist kalmayıncaya kadar devam edeceği, Bağdat merkezi hükümetiyle işbirliği dahilinde Irak’taki terör unsurlarını da kapsayacak şekilde mücadelesini sürdüreceği açıklanmıştır. Nitekim harekat sürerken Irak’ın kuzeyinde PKK terör örgütüne karşı bir operasyon başlatılmış ve çok sayıda terörist etkisiz hale getirilmiştir. Türkiye artık yeni güvenlik konseptini terörün, tehdidin ülke sınırları içerisine gelmeden daha sınırların ötesinde, kaynağında yok etmeye dönük olarak belirlemiş ve buna uygun olarak ulusal çıkarları ve bölge güvenliği, barışını sağlama doğrultusunda adımlarını atmaya başlamıştır.
Özetleyecek olursak Türkiye, Suriye ve Irak kaynaklı terör örgütlerini kendi varlığına bir tehdit şeklinde algılayarak terörle mücadelesini sürdürmektedir. PKK’nın kuruluşundan beri ortaya attığı iddia olan “dört parçalı Kürdistan” olarak belirlenen ‘büyük Kürt devleti’ sınırları içerisinde Türkiye’nin güneydoğu sınırlarının bulunması, bu terör örgütünün Kürt kimliği altında kendini lanse etmesi Türkiye’nin bu sorunu beka meselesi olarak görmesine neden olan faktörlerdendir. Türkiye içerisinde uzun yıllardan beri yaşayan Kürt vatandaşların varlığı ve örgütlerin Kürtler üzerinden kendilerine alan açmaya çalışması, DEAŞ gibi radikal terör örgütlerinin canlı bomba saldırılarında bulunması Türkiye’nin yeni bir güvenlik konsepti oluşturmasına neden olmuştur. Türkiye, uygulamalarında da görüldüğü üzere artık terörün ülke sınırlarına daha gelmeden yerinde yok edilmesi yönünde geliştirdiği “önleyici müdahale” konsepti kapsamında sahada aktif bir şekilde kendi askeri güç unsurlarını da kullanarak terör örgütleriyle mücadelesini sürdürmektedir. Dolayısıyla Türkiye artık yeni bir mücadele tarzıyla terörle mücadelesini sürdürmekte, kendisime yönelik tehdit unsuru oluşturan tüm faaliyetleri yerinde bertaraf etmek üzere gerekli müdahalesini yapmaktadır. Aksi takdirde sınırlardan gelebilecek terör dalgasıyla birlikte ciddi bir beka sorunuyla karşı karşıya kalma tehlikesi taşımaktadır. Bu anlamda Türkiye terör örgütleriyle aktif olarak bizatihi sahada mücadelesini sürdürerek hem bölgesel güvenlik hem de dünya güvenliğine yönelik olarak tehditleri yok ederek Ortadoğu’da kurulması planlanan bir terör devleti tehdidini ortadan kaldıracaktır.

Mustafa Kaan SAYGILI
TUİÇ o-Staj 2018 ORTAM Koordinatörü

KAYNAKÇA
DÜZ Sibel, YEŞİLTAŞ Murat, “Terörle mücadelede yeni konsept: ‘Önleyici müdahale’ “(https://aa.com.tr/tr/analiz-haber/terorle-mucadelede-yeni-konsept-onleyici-mudahale/810995), Erişim Tarihi: 03.04.2018
“Türkiye’nin Yeni Güvenlik Konsepti” Konferansında Yaptıkları Konuşma, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, (https://www.tccb.gov.tr/konusmalar/353/61114/turkiyenin-yeni-guvenlik-konsepti-konferansinda-yaptiklari-konusma.html), Erişim Tarihi: 03.04.2018
Kriter Dergisi (Murat Yeşiltaş), Türkiye’Nin Yeni Güvenlik Konsepti, (https://kriterdergi.com/turkiyenin-yeni-guvenlik-konsepti/), Erişim Tarihi: 03.04.2018
Geyikli, Yemliha, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma Sorunu: BM, NATO, Bush Doktrini (http://akademikperspektif.com/2014/08/20/uluslararasi-hukukta-kuvvet-kullanma-sorunu-bm-nato-bush-doktrini/), Erişim Tarihi: 03.04.2018
Anonim (2018), “Çok önemli gelişme… Irak’a sınırötesi operasyon sinyali…,”, (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/son-dakika-cok-onemli-gelisme-iraka-operasyon-sinyali-40765245), Erişim Tarihi: 03.04.2018
Anonim (2018), “Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Sincar operasyonu işareti”, (https://www.cnnturk.com/video/turkiye/cumhurbaskani-erdogan-acilista-konusuyor), Erişim Tarihi: 03.04.2018
Anonim (2018), “TSK’dan Sincar ve Karaçok açıklaması”, (https://www.ntv.com.tr/turkiye/tskdan-sincar-ve-karacok-aciklamasi,lj4woITOPUCqAct81LETNQ), Erişim Tarihi: 03.04.2018
EKŞİ, Muharrem ,“Dönüşerek Varlığını Devam Ettirmeye Çalışan NATO’nun 2000’lerdeki Yeni Rolü: DEAŞ/Terörizmle Mücadele”, (https://ankasam.org/donuserek-varligini-devam-ettirmeye-calisan-natonun-2000lerdeki-yeni-rolu-deasterorizmle-mucadele/), Erişim Tarihi: 03.04.2018
TEKEL, Suna, “BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VE ULUSLARARASI TERÖRİZM”, (http://www.ayk.gov.tr/wp-content/uploads/2015/01/TEKEL-Suna-B%C4%B0RLE%C5%9EM%C4%B0%C5%9E-M%C4%B0LLETLER-VE-ULUSLARARASI-TER%C3%96R%C4%B0ZM.pdf), Erişim Tarihi: 04.04.2018

okuyucu yorumlarıOKUYUCU YORUMLARI

  • Mustafa Kaan Saygılı
    6 yıl önce

    Teşekkürler. Evet, diğer devletlerin davranışlarını da başka bir yazımda yeni boyutlarıyla değerlendireceğim

    yorum beğen
  • Yıldız Kaya
    6 yıl önce

    Kesinlikle arkadaş haklı fakat bu meşru müdafaya karşı diğer devletlerin ortaya koydukları, yaptıkları ne kadar yasaldır bunun da ortaya konması ayrıca gerekli…

    yorum beğen
  • Selman
    6 yıl önce

    Gerçekten harika bir yazı olmuş. Bu düşüncede öğrenci arkadaşlarımızı görmek mutlu edici. 🇹🇷

    yorum beğen

Sıradaki içerik:

Türkiye’nin Terörle Mücadelesi: Önleyici Meşru Müdafaa (Mustafa Kaan Saygılı)